Moskova'da yeni tapınaktaki ofiste masa başında otururken birden göz ucumla bir hareket sezdim: minicik küçücük bir fare! Aşağıda inşaatı süren odalardan gelmiş olmalı.
Ben koca kafamı çevirinceye kadar küçük yaratık beni fark etmiyor, sonra hızla dönüp geriye masanın arkasına koşmaya çalışıyor — ancak cilalı ahşap zemin çok kaygan, o ise çok büyük bir hızla dönerken, küçük ayakları pençelerini umutsuzca geçirmeye çalışıyor, cilalı sert tahtanın üzerinde çılgınca trampet çalarak kayıyor ve kendisini doğrultup ağır kitaplık altındaki nispeten güvenli sığınağına telaşla koşturmadan önce, (hala minik ayakları ile aranarak!) yan tarafının üzerine düşüyor.
Fare yanımdan geçmekte kararlı: bu sahne bıktırıncaya kadar tekrar tekrar devam ediyor. Ben işime dönüyorum; fare dışarı fırlıyor; istemeden başımı çeviriyorum; fare güvenli yerine doğru telaşla koşmaya çalışırken düşüyor.
Ona zarar vermem söz konusu olmadığı halde, fare bunu bilmiyor: kendisini tekrar tekrar neden böylesine bir tehlikeye maruz bırakıyor? Aynı Robert Burns'ün küçük Fareciği Mousie gibi, planlarının hepsi ters gitti. Rahat, sıcacık yuvasının keyfi kaçtı, düzenli yaşamı zemin kattaki marangozlar tarafından altüst edildi: o yeni bir barınak aramak için yaşamını tehlikeye atıyor.
Kendimi, aynı o fare gibi, zarar rotasına ne sıklıkta sokuyorum! Yaşamımı, geleceğimi ne sıklıkta tehlikeye atıyorum! Ne için? Bu dünyada kendime daha iyi bir yaşam kurmaya çalışmak için...
Her adımda tehlikenin bulunduğu (padam padam yad vipadam) bu korkunç sömürü dünyasından çıkmaya çalışmak zorundayım. Ben bir insan mıyım yoksa bir fare mi? Bütün planlarımı sürekli olarak burada yaşamak için yapmaktan daha iyisini bilmem gerekir...
—İngilizceden çeviren:
Krishnendrani Devi Dasi