Soquel, Kaliforniya — Çarşamba, 14 Aralık


Gerçek olan nedir?

Dünya zihnin içinde. Bu mümkün mü? Algıladığımız ve etkileşim içinde olduğumuz fiziksel dünya gerçekten de hayal olabilir mi? Gerçek olan nedir? Bu dünya gerçek mi? Ben gerçek miyim?

Var olduğumu nereden biliyorum?

Soruyu sormak cevabı bilmek demektir. Bilinç kendisinin kanıtıdır: "Düşünüyorum, o halde varım." Var olduğumu kuşkuculuğum vasıtasıyla ispatlıyorum: eğer var olmasaydım, varlığımdan nasıl kuşku duyardım?

Ama ben kimim? Ben bu beden miyim? Zihin miyim? Akıl mıyım? Gerçek olan nedir, olmayan nedir nasıl bilebilirim?

Bhagavad Gita'da (3:42) Krishna Arjuna'ya gerçeği aramanın bizleri kaba duyusal algılamadan, süptil maddesel zihinden, hatta daha latif olan akıldan alıp bilincin aşkın aşamasına götüreceğini göstermek için ruh-can'ın maddeye üstünlüğünü açıklıyor:

indriyani parany ahur / indriyebhyah param manah
manasas tu para buddhir / yo buddheh paratas tu sah

"Duyular ölü maddeden üstündür (indriyani parany), zihin aktif duyulardan üstündür (indriyebhyah param manah), akıl süptil zihinden üstündür (manasas tu para buddhir) ve akıldan da üstün olan ruhun kendisidir (yo buddheh paratas tu sah)."

Krishna ruhun maddeden üstün olduğunu, maddesel [beden ve bedene ait] duyuların, zihnin ve aklın, (mevcudiyeti bilinç olarak algılanan) beden almış ruh-candan aşağı olduğunu söylüyor çünkü:

Duyularımızın faaliyeti olmadan bu dünya var oluşunu sürdürmezdi. Var olabilirdi ama bizlerin onunla ilgili duyusal deneyimimiz olmadığından, bize göre, şahsen, var olmayabilirdi de. Biz onu görebildiğimiz, dokunabildiğimiz, duyabildiğimiz, koklayabildiğimiz ve/veya tadabildiğimiz için dünya vardır. O halde duyular maddeden üstündür (indriyani parany).

Duyusal bir deneyimi yorumlamak için girdisini akılda tutmak gerekir. Eğer dalgınsak, görebiliriz ama görmeyiz: düşünceye yoğunlaştığımız için "gördüğümüz" imajlar kayıt edilmez. Eğer zihnimiz meşgulse, kulağımıza bir konuşma gelebilir ama "duymayabiliriz" çünkü dikkatsiz zihnimiz başka yerdedir. Dolayısıyla zihin duyulardan üstündür (indriyebhyah param manah).

Akıl zihinden üstündür (manasas tu para buddhir) çünkü zihin kabul ve red dualizmi (duyusal zevkin tercihleri) ile uğraşırken, akıl veya muhakeme ayırt etme niteliğine sahiptir. Duyular bir nesneye bağlanınca, zihin o arzunun derhal tatmin edilmesini teşvik eder, ama akıl sonuçlara karşı uyarır.

O halde maddesel duyular, zihin ve akıl ruhun, yani bilincin emrindedir. Dünya duyularla algılanır, zihinle yorumlanır, akılla uyarlanır — ama yalnızca ben (deneyimleyen, ruh-can) bilinçli olduğum için.

Krishna der ki — ve biz bunu kendi deneyimimizle de doğrulayabiliriz — duyusal zevkin daha alt aşamaları bilincin yardımcı donatılarıdır. Bilinç maddenin ürünü değildir; aksine, maddenin algılanması bilinç gerektirir.

Bilinç gerçektir. Bizim yegane kanıtlanabilir gerçekliğimizdir: öz-farkındalık demek "özbenliğin"in bilincinde olmak demektir. Özbenliği arayış, gerçekliği arayış aslında bu noktadan başlar.

Bhagavad Gita'nın mesajı budur. Bizim dış dünyayı değiştirme gücümüz yok çünkü o sadece kendi yanılgımızın ürünü değil, diğer milyarlarca canlı varlığın toplu arzularının ürünü. Eğer ortamla uyum içerisinde yaşamak istiyorsak kendimizi uyarlamamız gerekir; bütün herşeyi oldukları gibi görmek istiyorsak, çevreyi bilincin üstün boyutundan görmek zorundayız.

Ve bu da içe bakmamız gerektiği, ruh boyutuna bakmamız gerektiği anlamına gelir. Aradığımız gerçeklik duyusal algılamanın nesnel dünyasında değil bilincin öznel dünyasındadır.

Gerçekliğe derinlemesine dalın.

—İngilizceden çeviren:
Krishnendrani Devi Dasi


Önceki  |  Arşiv  |  En Son Blog  |  İlk 10  |  Yeni  |  Sonraki

URL: http://www.imonk.net/turkish/05/december2.html
Düzen: iMonk — 14 Aralık, 2005.