Kalküta, Batı Bengal, Hindistan — Cumartesi, 29 Nisan
Zihin Oyunları
Srila Gurudeva dünyanın dört bir yanındaki öğrencilerinden çok sayıda alışılmadık armağanlar alır. Öğrencilerin getirdikleri çerezlerin ve içeceklerin daha egzotik olanları, Srila Gurudeva'nın buradaki, Kalküta'daki verandasının giriş kapısına yakın olan duvara dayalı yüksek bir büfede sergilenir.
Büfedeki paketlerden birinin üzerindeki ad dikkatimi çekiyor: ProVita. Bu adı biliyorum! Olabilir mi...? Yok. Ama o olmalı... Dünyada iki tane böyle ad olamaz, bu kesin?
Paketi çekip alıyorum:
ProVita
Tam Buğday Gevreği
"Doğal seçim"
Paketin arkasını çevirmekle bir başka ipucu ortaya çıkıyor: Pyotts — Nefis baharatlı çerez şirketi. Pekala, bence bu uluslararası bir şirket de olabilir. Karar vermek için bir ipucu daha. Görmek için paketin yanını çeviriyorum — Gururla, işte Güney Afrika logosu.
Biliyordum!
Bunları yurttaşım, Shymali Devi Dasi getirmiş olmalı. Vay! Bu bisküvileri görmeyeli yaklaşık kırk yıl oldu!
Pyotts. Hatırlıyorum. Onların bisküvilerini severdim ama ProVita sevmezdim. O diyet bisküvisidir ve hiçbir çocuk onları sevmez! Benim asıl sevdiğim Pyotts reklamlarıydı. Dergilerde küçük, siyah beyaz karikatür şeritleri olurdu ve annem de onları okurdu (Personality, Femina), hepsinde de şu çarpıcı satır olurdu: "'Pyotts mu dediniz?"
Bir reklam: iki bayan verandada çay içmek üzereler ve geri planda da bir bahçe görevlisi büyük traktör tarzı çim biçme makinasıyla malikanenin çimlerini biçiyor. İkinci karede bir bayan diğerine şöyle diyor, "Pyotts alır mıydın, şekerim?" Son kare: bakıcı traktörüyle çimleri mahvederek, çiti ve itinalı çiçek tarhlarını ezerek geliyor ve korkmuş bayanlara "'Pyotts mu dediniz?" diyor.
Ha, ha, ha!
Bir başka reklam — en sevdiğim: Mısır'da turistler, genç bir çift yere piknik örtüsü yayıyor, geri planda ise Sfenks var. İkinci kare: genç bayan partnerine şöyle diyor, "Pyotts ister miydin şekerim?" Son kare: Sfenks, küçük bir köpek gibi dili dışarda, şaşkın çifte doğru koşuyor ve şöyle diyor, "'Pyotts mu dediniz?"
Ha, ha, ha, ha!
Ne? Anlamadınız mı? Şey, aslına bakarsanız, bu görsel birşey... Hı? Oh. Bunun Krishna bilinciyle ilgisi ne? Hım, şey, ne desem... yazdığım her şey Krishna bilinciyle mi ilgili olmalı?! Tamam çocuklar! Bana birkaç saniye verin: Birşeyler düşüneyim...
Anlaşıldı!
Ne ipe sapa gelmez, ne ilgisiz şeyler hatırlıyoruz, komik, değil mi? Burada birşey var — bir paket ProVita bisküvisi! — ki ben kırk yıldan fazladır onu düşünmemiştim, yine de paketteki isim bir sürü bilinçaltı anıları tetikliyor: bisküvinin kendisi, mukavvaya benzer tadı, markanın akıldan çıkmayan reklam mesajı, annemin okuduğu magazinler...
İşte bu "bilinç akımı," düşüncelerin ve duyguların akışı, zihindeki görüntülerin ve düşüncelerin durmak bilmez geçidi, bizleri bu ölümlü dünyaya, içinden çıkılmaz bir şekilde bağlayan şeylerdir.
Arkeologlar bir uygarlığın detaylarını belirlemek için antik uygarlıkların çöplüklerindeki döküntüleri titizlikle elerler. Eğer bizler de zihinsel saf bilincimizi örten maddesel çöplüğü kazabilseydik, eğer zihnimizin yüzeyinin ardında bulunan ve birbirini izleyen yapay gerçekler tabakasını ve bilinçaltımızın derinliklerine gömülü geçmiş yaşam kalıntılarını kazabilseydik, ruhlarımızın ne kadar umutsuzca gömülü olduğunu görüp çaresizlik içinde avuçlarımızı yukarıya açardık.
Bilincimizi kirleten şey, zihinlerimizin gübresinden dökülenlerdir, ahankaranın — kendisini maddesel bedenle özdeşleştirmesi için ruha baskı yapan sahte egonun çarpıklığıdır.
Bhagavad Gita'da (8:6) Krishna Arjuna'ya şöyle der:
yam yam vapi smaran bhavam / tyajaty ante kalevaram
tam tam evaiti kaunteya / sada tad-bhava-bhavitah
"Ey Kunti'nin oğlu (kaunteya), insanlar bedenlerini terk ettikleri sırada (tyajaty ante kalevaram), hangi varlık durumunu hatırlarlarsa (yam yam vapi smaran bhavam) kuşkusuz o durumu elde ederler (tam tam evaiti), çünkü onların zihinleri sürekli olarak bu türlü düşüncelere yoğunlaşmıştır (sada tad-bhava-bhavitah)."
Bizlerin kaderimizi belirleyen şey, ölüm zamanındaki (tyajaty ante kalevaram) zihniyetimizdir (yam yam vapi smaran bhavam). Bir sonraki bedenimiz (tam tam evaiti) ne olmak istediğimizle ve ne başarmak istediğimizle ilgili anlayışımıza bağlıdır.
Bir başka deyişle, fiziksel beden, ruhun yanılgısının (yam yam vapi smaran bhavam) biyolojik bir ifadesinden ibarettir (tam tam evaiti) — ölüm anında (tyajaty ante kalevaram), ruhun zihniyetinin bedenlenmiş halidir (sada tad-bhava-bhavitah).
Ah Lord'um! Benim için aslında umut yok, değil mi? Bilincimin hastalıklı durumunu gördün. Ben bütün bu maddesel düşüncelerin ve izlenimlerin — bu sayısız görüntünün ve düşüncenin! — zihnime hücum etmesine, ölüm anında benim bütün dikkatimi çekmek için şamata yapmasına, bilincimi altüst edip yenmesine nasıl engel olabilirim?
Ben bazen, ölüm anında Krishna'yı düşünebileceğimi sanırım. Abartı sayılmaz, değil mi? Ne de olsa çeyrek yüzyıldır Hare Krishna söylüyorum...
Ha!
Şu anda kendimi bir kalp kriziyle yere yuvarlanırken görebiliyorum... Bilincim bedenimden akıp giderken, bu kadar uzun zamandır kendimi özben yada bilinç yerine, bedenle, zihinle ve akılla bağdaştırmanın idrakle ilgili uyumsuzluğu, kaçınılmaz olarak, bilinç akışımı gerçekten de acayip bir yöne sürükleyecektir.
"Ohhh!"
Mutlaka... Krishna'yı düşünmeliyim...
"Oh! Şu acı!"
Ne... Bu da ne...?
"Şimdi dikkatini dağıtma!"
Hmmmm... ProVita...
"Hayır, hayır, hayır!"
Pyotts mu dediniz...?
"Konsantre ol, kahrolası!"
Ha ha... ko-mik... ku-çu....
"...?"
Ne demeye—!
"Hey!"
Neredeyim?
"Kimse yok mu?"
Birşey göremiyorum...
"Kimse yok-mu-oh?"
Bu kürk gibi!
"Kims— hav, hav!"
—İngilizceden çeviren:
Krishnendrani Devi Dasi
Önceki | Arşiv | En Son Blog | İlk 10 | Yeni | Sonraki
URL: http://www.imonk.net/turkish/06/april4.html
Düzen: iMonk
— 29 Nisan, 2006.