San Jose, Kaliforniya — Çarşamba, 21 Şubat


Yavaş ama emin

Nerede olduğumu bilmiyordum. Çok karanlıktı. Hiçbir şey göremiyordum.

Kar yağdığını görebiliyordum. Büyük beyaz taneler tekrar kaybolmadan önce karanlığın içinden kısa bir süreliğine beliriyordu. Birkaç metre ötede, bir telefon direğini andıran uzun, ince bir şeyi ve uzakta muhtemelen bir tepenin daha koyu şeklini hayal meyal seçebiliyordum... Ne olduklarını kestirmek için henüz çok karanlıktı.

Havanın giderek aydınlandığını söyleyebilirdim. Belki de gözlerim karanlığa alışıyordu, ama karanlıkta, zeminden birkaç kat yukarıda, mutfak penceresinden bakınca daha başka belli belirsiz şekiller çıkarmaya başlıyordum.

Duş aldıktan sonra karanlık mutfağa gelmiştim, çünkü diğerleri hala uyuyorlardı ve onları rahatsız etmek istememiştim. Hava soğuktu ama ben üşümüyordum. Japa-malam üzerinde alçak sesle Hare Krishna maha-mantrayı söylerken gözlerimi dışarıya karanlığa diktim.

Brahma-muhurta sırasında mala üzerindeki turlarımı söylerken, fark ettirmeden hava aydınlanmaya başladı. Yarı aydınlık havada ve kar yağarken, zaman zaman telefon direği daha çok uzun, narin bir ağaca benziyordu (halbuki direk olduğundan oldukça emindim) ve birden fark ettim ki, tepe olduğunu sandığım belli belirsiz gölge bir başka apartmanın arka cephesi de olabilirdi...

Nizhniy Novgorod'daki bir apartmanın dördüncü katındaydım. Şimdi hatırlıyorum. Oraya önceki akşam geç vakit Yaroslavl'dan — Moskova çevresindeki şehirlerde yaptığım konuşma turlarının bir önceki durağından gelmiştik. Bu turlarda insan yönünü şaşırıyor: her şehirde birkaç gün, bir şehirden diğerine gitmeler... Az sonra bütün devoteeler kalktı ve kahvaltı servisi yapıldı.

Minik mutfakta hep birlikte otururken pencereden dışarıya bakınca, uzun gümüş renkli Sibirya huş ağacının ve yolun karşısındaki geniş beton yapının, bir ağaçtan ve bir binadan farklı birşey olduğunu nasıl düşündüğümü aklım almıyor. Parlak gün ışığında öylesine aşikarlar ki: işte uzun ağaç, işte apartman binası! Onların başka şeyler olabileceğini nasıl oldu da düşünebildim?

Bir MP3 de Srila Sridhar Maharaj'ın şu sözlerini dinlediğimi anımsıyorum:

Doğru idrakle, yanlış idrak kaybolur. Alacakaranlıkta insan direği adam sanabilir, ama o şeyin bir direk olduğunu anlayınca adam idraki kaybolur. Yarı aydınlıkta iken, o yanlış kavram bazen tekrarlanır — "Hayır, hayır, hayır! O bir direk, adam değil" — ama en sonunda, kişi tam olarak bilinçlenince, içindeki anıyı bağdaştırabilir ve direği net olarak gördüğü için artık onu adam olarak idrak etmez.

Krishna bilincinde ilerlemek bunun gibi birşeydir: anlık değildir, zaman içerisindeki adım adım eliminasyon ve yeniyi kabul etme sürecidir. Gelişmemiz belki yavaş olabilir, ama gelişme emin olmalıdır. Güneş bir anda doğmaz, ama şafak onun gelişini müjdeler.

Srila Gurudeva'nın gerçeklikle ilgili güzel kavramını yavaş yavaş anlamaya başladığımız zaman, cehaletin karanlığı dağılır, bilincimiz öylesine akıl almaz şekilde devrime uğrar ki Srila Gurudeva tarafından açıklanan kavram dışında herhangi başka bir kavrama sahip olduğumuzu anımsamamız zorlaşır — o huş ağacını ağaçtan başka birşey olarak düşünmem ne kadar akıl almaz ise aynen öyle.

—İngilizceden çeviren:
Krishnendrani Devi Dasi


Önceki  |  Arşiv  |  En Son Blog  |  İlk 10  |  Yeni  |  Sonraki

URL: http://www.imonk.net/turkish/07/february3.html
Düzen: iMonk — 21 Şubat, 2007.