Kalküta, Hindistan — Pazartesi, 30 Temmuz


Tencere yuvarlanır...

Tapınaktaki nat mandirin üzerinde bulunan odamdan internete ulaşım yok, bu yüzden sabah darshanından sonra, Sevak Bhavan binasındaki internet kolaylıklarını kullanarak epostama göz atmak için "Tank #3" kundanın yanından geçen yol boyunca yürüyorum.

Uzun bir yürüyüş değil (tapınaktan sadece birkaç ev sonra), ama oraya varmadan, öylesine berbat bir kokuyla burnumu tutuyorum ki, birkaç gün Kalküta'nın açıkta akan kanallarına ve lağımlarına maruz kaldıktan sonra bedenin savunma mekanizması olarak harekete geçirdiği körelmiş koku filtresini delip geçiyor...

Biraz ilerde, yolun kenarındaki kısa otların arasında, dört telaşlı karga görüyorum... Adeta birşeyin etrafında dans ediyorlar... şeye benziyor— Ah! bu büyük, şişman bir fare!

Doğrusu, bu büyük, şişman bir fare idi!

Artık o, büyük, çok da şişman olmayan ölü bir fare! Yan tarafına yatıyor, ön ve arka ayakları — belki de karnını ezen tekerlekten kaçmak için şanssız yaratığın gösterdiği son, umutsuz gayretle — tam olarak gerilmiş hâlde...

Kargaların en büyüğü, diğer üç kargayı uzakta tutmak için gaklıyor ve düşmanca kanat çırparak, pençelerini pervasızca farenin çamura batmış ve kana bulanmış suratındaki görmeyen gözlerin az yukarısına geçiriyor, bir zamanlar şişman olan karnından barsakları, iç organları ve diğer leziz lokmaları çekiştiriyor ve başının hızlı bir hareketiyle kendisininkine gönderiyor.

Bir rickshaw-wallah umarsızca geçip gidiyor... Aksi yöne giden zarif bir beyefendi fark etmiyor (ya da fark etmemiş gibi yapıyor)... Kundaya inen merdivenlerde çamaşır yıkayan bir kadın ıslak bir sariyi betona çarpıyor, genç adamlar sabahki yıkanma ritüellerini yerine getiriyorlar ve çocuklar su sıçratıp oyun oynuyorlar...

Ama ben yerli halk kadar duyarsız değilim... Önümdeki tüyler ürpertici sahneyle büyülendim... Kargalar ne iğrenç yaratıklar, öyle değil mi? Aslında, minyatür akbabalar gibiler. Ne için patırtı çıkarıyorlar? Pis, kokulu lağım faresinin çürüyen leşi için!

İlk başta bütün bunlara kayıtsız kalmaya çalışıyorum: "Ah, ben ne yapabilirim ki? Güçlü olan ayakta kalır (phalguni tatra mahatam), değil mi? Bir canlı varlık diğerinin besinidir (jivo jivasya jivanam), öyle mi?" Ama böylesine ilgisizliği uzun süre sürdüremiyorum. "Öldür ya da öldürsünler" bu dünyanın gidişatı olabilir, ama neden dünya böyle olmak zorunda?

Yaşamın çirkinliği ölü farenin leşi için kavga eden kargaların iğrenç görüntüsü ile çok canlı olarak tasvir ediliyor! Ama yine de benim bu it dalaşı dünyasına gelme nedenim budur, değil mi? Aynı kargalar gibi, bu ölüm dünyasının (martya-loka) ölü maddesel objelerinin çürümüş kalıntılarına cezboluyorum (sırt çevirmiyorum!). Sömürme ve zevk alma arzum beni önceki karmamın zihinsel dünyasından (bhuvar-loka) aşağıya, bu ıstırap ve ölümün korkunç dünyasına (bhu-loka) getirmiş bulunuyor.

Ebedî, saf ruh (nabhavo vidyate satah) olduğum hâlde, her zaman, gelip geçici, çürüyen maddeden zevk almaya çalışıyorum (nasato vidyate bhavo). Öyleyse o aynı davranış kargalar tarafından sergilenince neden sırt çeviriyorum. Ben de onlar gibi değil miyim?

Bir kez daha burnumu tutarak ve acımasız manzaraya son defa büyülenmişçesine bakarak, Sevak Bhavana doğru yürümeye devam ediyorum... Ancak akıldan çıkmayan görüntüyü beraberimde götürüyorum ve internete — birkaç mouse-tıklaması mesafesindeki haber ve bilgi seline bağlanınca — bu sloka zihnime doluyor:

na yad vacas citra-padam harer yaso
jagat-pavitram pragrnita karhicit
tad vayasam tirtham usanti manasa
na yatra hamsa niramanty usik-ksayah
Srimad Bhagavatam [1:5:10]

"Bütün bu evrenin atmosferini sadece Lord kutsayabilir, oysa Onun yüceliklerini anlatmayan sözler, aziz mertebesindeki kişiler tarafından kargaların hac yeri olarak kabul edilir. Mükemmel insanlar aşkın mekânın sakinleri olduklarına göre, onlar oradan hiç zevk almazlar."

İnternette — "kargaların hac yerinde" — çok zaman harcıyorum! Biliyorum, biliyorum... Sevak Bhavan'a güya "epostama bakmaya" geldim... ama sırf epostaya bakmak için internete bağlanmak, bir zamanlar Goswami Maharaj'dan duyduğum bir ifadeyi kullanarak, "sözlükte sadece bir sözcüğe bakmaya çalışmak!" gibi birşey.

Peki, bugün nette ne haberler var? Çok tuhaf... Sanki dünkü haberlerle aynı...

Herkes ölümün pençelerine koşuyor. Bu dünyadaki haberlerin hepsi bundan ibarettir — yegâne haber budur. Her an herkes ölümün pençelerine düşüyor. Esas sorun budur — başka şey değil. Diğer bütün konuşmaların yaşamın gerçek sorunları ile ilgisi yoktur... Bütün dünya ölüyor, dolayısıyla her zaman, her saniye, gerçek ihtiyaç Krishna-kathadır...
—Srila Sridhar Maharaj [Sri Guru ve Lütfu — Sri Guru And His Grace]

"Ama, ama, ama..." diye itiraz ettiğinizi duyuyorum, "İnternet sadece kargaların hac yeri değildir. Aynı zamanda Krishna-katha için bir brihad-mridangadır! Srila Gurudeva ve Srila Guru Maharaj'ın sözlerini duymaları için herkese şans tanımak üzere bizim Sri Chaitanya Saraswat Math'ımız da internette bir yere sahip..."

Kuşkusuz, bazı şanslı ruhlar — geçen gün çöplükte kırıntı arayan şanslı karga gibi — internette prasadam kırıntıları bulacaklardır, ama ben ne zaman internette olsam, çoğu kez kendimi kuğulardan çok kargalarla düşüp kalkarken buluyorum...

—İngilizceden çeviren:
Krishnendrani Devi Dasi


Önceki  |  Arşiv  |  En Son Blog  |  İlk 10  |  Yeni  |  Sonraki

URL: http://www.imonk.net/turkish/07/july4.html
Düzen: iMonk — 30 Temmuz, 2007.